05 Kasım 2009

Yumak

Ben bu blog yazma işini kıvıramıyorum sanırım. Aklımda yazmayı istediğim bir sürü şey var. Düğüm olmuş yumak gibi karman çorman. Düşüncelerim gibi hayatım da karman çorman oldu. İpin ucunu bi bulabilsem gerisi gelecek. Yazacağım dur bakalım.

Önce şu "mim"lenme işini halletmeliyim. İçimdeki "Ada" lara bi uğramam, neler yapıyorlar bakmam lazım.

18 Ağustos 2009

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun...
İstemek de güzel.

Can Yücel

İhmal

Bu kovuğa fısıldanacaklar çoğaldı ancak herşeyi ihmal ediyorum bu aralar.
Kendimi bile.

Canım hem çok şey hem de hiçbir şey yapmak istemiyor.

Bildiğim sadece gitmek istediğim.

Can Baba, Şerefe !

02 Temmuz 2009

İnsan ömrüne kaç dost sığdırır?

“ Ben dostlarımı ne kalbimle, ne de aklımla severim. Olur ya;
kalp durur, akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur.” Mevlâna



Bir sürü arkadaşınız olabilir. İş arkadaşlarınız, okul arkadaşlarınız, mahalle arkadaşlarınız.

Ama her bir bokumuzu bilir dediğimiz kaç dostumuz vardır ki?

Benim ömrümün sonuna kadar sahip olacağımı bildiğim sağlam dostlarım var.
İki kız bir erkek :)

Leya’cım benim içlerindeki en eski dostum. Evlendi. Bana teyze diyen dünyalar güzeli bir yeğende verdi bana. Onun evli bir kadın olmasının getirdiği sorumluluklardan sebep çok sık haytalık yapamıyoruz artık ama zamanında yaptığımız serseriliklerin haddi hesabı yok.

Bee’cim var bi de. Bekar kontenjanından olduğu için haytalık yapmak kısmını daha çok o dolduruyor. 5-6 sene öncesindeki sefil hayatlarımızı biraz daha hale-yola koyduk sayılır. Büyüdük tabi, biraz da yaşananların verdiği doygunlukta var. Ancak hayatı mutlu ve eğlenceli yapmak için hala serseriliklere devam ediyoruz.

Bu grubun tek böcüğü Jess’cim. Hem dost hem de kardeş. Tam bir piç kurusu.
Anam doğursa ancak bu kadar severdim. Benden küçükte velet ama aklı başında.

Hatta bazen benden daha çok aklı başında. Yaptığım tüm sefillikleri bilir.
En mahremlerini bile. Yargılamadan.

Onlar benim kolum, kanadım, can dostlarım. En mutlu anımın ilk paylaşmak istediklerim.

Dibe vurduğumda ayağa kaldıran.

Seviyorum sizi.

25 Haziran 2009


Ağaç Kovuğu.

Eski Çin’de, insanlar sırlarını ağaç kovuğuna fısıldayıp üzerini çamurla, çalı çırpı ile kapatırlarmış.

Bu blogda benim ağaç kovuğum.

Bakalım neler fısıldayacağım.